Covid-19Derlediklerimiz

COVID-19 pandemisinde kadın sağlık çalışanlarının mücadelesi- Suzan SANER ( catlakzemin.com)

Sağlık bakım hizmeti, evdeki işin devamı gibi kabul edilip halen yoğunluklu olarak kadınlar tarafından sunulduğu için kadın sağlık çalışanlarının duygusal emek yükü artıyor. Şefkat de dahil içsel kaynaklarımız sınırsız değil.

COVID-19 pandemisi doğal etkenlerle (SARS CoV-2 virüsü) oluşan ancak insan eliyle şiddeti artan karma bir afet olarak tanımlanıyor. Buradaki soyut “insan” kategorisi genellikle beyaz-hetero-erkek insanı temsil ettiğinden salgını karmaşıklaştıran da onun kurduğu patriyarkal kapitalist sistemin verdiği tepkiler diyebiliriz.

Salgının yaygın bir travmatik yaşantı olduğu kabul ediliyor: doğrudan kendimiz yaşadık, tanık olduk, sevdiğimiz birinin başına geldiğini öğrendik, ya da sağlık çalışanları olarak hepsini birden yaşadık. Sağlık sistemlerinin yeterli hazırlık dönemi olmadı. Salgının büyüklüğü, yaygınlığı, şiddeti, süresi, belirsizliğini halen koruyor. Sosyal izolasyon ve karantina ile tanıştık. Ev içlerinde kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet arttı. Ekonomik kayıplar, güçlükler yaşıyoruz. Temel insan haklarının engellenmesi, sokağa çıkma ve seyahat kısıtlamaları nedeniyle yaşamı özgürce sürdürememe, alışılan yaşam düzeninde değişiklikler oldu. Ölümlerle, cenaze törenlerinin, yoğun bakımda yakınların vedalaşmasının kısıtlanmasıyla, olağan yas sürecinin yaşanamaması ve karmaşık yas tepkileriyle karşı karşıya kaldık (Yüksel ve Öyekçin, 2020).

COVID-19 pandemisinin sindemi olarak tanımlanabileceğini ileri süren yazarlar var. Sindemi, iki ya da daha fazla hastalığın epidemisinin sinerjistik etkileşmesinin, insana toplamlarından çok daha büyük zarar verdiğini ifade eden bir kavram. İlk kez 1990’larda ABD’de M. Singer tarafından HIV/AIDS için kullanılmış. Eşitsizlikleri ve ayrımcılıkları hesaba katan, bütünlüklü yaklaşımın önemli olduğu bu süreçlere daha sonra tüberküloz, depresyon, obezite gibi hastalıklar eklenmiş. COVID-19 salgınının da uygarlığın kriziyle (gıda krizi, ekoloji ve iklim krizi vd.) ilişkisiz, izole bir tıbbi durum olmadığı görüldü. Olanakların da tehditlerin de oldukça büyük olduğu vurgulandı.

Doğal afetler ne kadar doğal?

Afet durumunda kadının ve erkeğin etkilenmesi farklı mı? Farklıysa neden? Hangi kadından, hangi erkekten söz ediyoruz? Aslında kişi ya da grupların toplumsal konumları afetlerden önce neyse, sonrasında da aynı koşullar tarafından belirleniyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri en temelde yatan sorun olarak varlığını sürdürüyor. Türkiye, Dünya Ekonomik Forumu’nun 2020 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’na göre 153 ülke içinde 130. sırada (2006’da 105. sıradaydı). Bu gerçeklik pandemi döneminde de kadınların yaşamını belirlemeye devam etmekte.

Afet ve kitlesel travmalar sırasında ve sonrasında kadınlar kayıplara, ağır yük ve zorlanmalara maruz kalıyor. Çocuk, hasta, engelli ve yaşlıların bakımıyla ilgili akut ve kronik stres kadınları pandemi döneminde çok daha fazla sorumlulukla baş başa bırakıyor (Enarson ve ark. 2006).

Pandemide riskli gruplar

Salgın hastalıklarda ‘dezavantajlı’ gruplar (DSÖ 2014): Enfekte olma riski altında çalışanlar (en başta sağlık çalışanları -ki dünyada yüzde 70’i kadın-, hemşire ve ebelerin yüzde 90’dan fazlası kadın), virüs nedeniyle hayatını kaybedenlerin yakınları, yaşamını tek başına sürdüremeyecek olanlar, göçmen vd. kırılgan gruplar olarak bildiriliyor. Doğal afetler ve kitlesel travmalarda riskli kadın grupları ise (DSÖ 2013): 30 yaş altı çocuklu kadınlar, hamile kadınlar, kız çocukları ve ergen kızlar, engelli, göçmen ve mülteci, evsiz, etnik azınlık mensubu, mahpus ya da bir kurumda kalan her yaştaki kadın, çocuk ve yaşlılar.

Bakım / toplumsal yeniden üretim krizinde kadın sağlık emekçileri neler yaşıyor?

Bakım, yaşamın serpilip gelişmesi ve esenliği için gösterilen her türlü etkinlik; gözetme, umursama, özen gösterme olarak tanımlanır. Sadece gelir amaçlı yapılamaz, adanmışlık gerektirir. Piyasa mantığı ile çelişir. Kadınların bakım emeğinin değersizleştirilmesi ailede başlar: Görünmeyen emek, patriyarkal iktidarın temelidir.

Neoliberal dünyada bakım yokluğu, kayıtsızlık, umursamazlık hüküm sürüyor. Pandemide sağlık sistemleriyle birlikte yaşlı bakım evlerinin, sığınakların yetersizliği de gözler önüne serildi. ‘Hayat evlere sığınca’ evlerin içi giderek daha çok görünürlük kazandı. Ne var ki görünürlük, bu yükün azalmasını değil de katlanarak artmasını getirdi. Çoğalıp çeşitlenen talep ve beklentiler, erkek şiddetini artıran nedenlerden biri oldu (Acar-Savran, 2020).

Ev içinde daha çok zaman geçirme, artan temizlik önlemleri, okulların ve kreşlerin kapanması ve hastalık nedeniyle çocuk, hasta, yaşlı bakımı ihtiyacındaki artış, ev işleri için dışardan hizmet satın alımının kesintiye uğraması; daha çok ev içi ücretsiz emek ihtiyacı anlamına geldi. Salgın öncesinde erkeklere göre üç kat fazla zamanı ücretsiz ev işiyle geçiren kadınların yükü daha da arttı. Kadın akademisyenlerin erkek meslektaşlara göre daha az oranda makale yayınladıkları ve araştırma projesine katıldıkları gösterildi, bu durum ev içi artan iş yükü ile ilişkili bulundu. Sonuçta kadınlar ekonomik, zamansal, akademik, çok boyutlu bir yoksullukla, uzun dönemde ise tükenmişlik riskiyle karşı karşıya (Ünal ve Gülseren, 2020).

Sağlıkta Performans = mobbing

Sağlık hizmetinin metalaşması ile; hasta olan insanın da hizmet üreten sağlık emekçisinin de üretimin nesnesi haline gelmesi, değersizleşmesi, yapılan işin anlamını kaybetmesi söz konusu. Sağlık çalışanlarına üretimde kalmaları için uygulanan şiddet, şiddete dönen üretim anlamına geldi. Kronik şiddete dönen üretim ortamı, tüketiyor, mutsuz kılıyor. Hekim intiharlarında önemli bir unsur, yabancılaşma. Adını bile sormadan şikayetini sorup sonrasında ilaç yazmak, bazen günde 100 insana… Çok hızlı karar vermek ve çok hızlı uygulamak zorunda olan hekim, algoritmalarla teknisyenliğe indirgenme ve iş doyumsuzluğu yaşıyor (SES, 2018). Hem hekimlere hem kadınlara yönelik şiddetin giderek arttığı iklimde, kadın sağlık çalışanları her iki şiddet türünün de hedefi haline geliyor.

Sağlıkta kadın emeği: Hakkınız ödenmez dediler, Ödemediler!

‘Değersizlik hissi bizi bitirdi’, 

‘Doktora bey bize kız hemşire’,

‘Kaç beygir gücüyle çalıştığımı bilmiyorum’,

‘Esnek çalışmayla iş yükü arttı’,

‘Performans sistemi bizi değersizleştirdi’,

‘Meslek grupları birbirine girdi, herkes ötekinden nefret eder hale geldi’,

‘Virüs kaygısı dışında bizi inanılmaz kaygılara boğdular. Kontrol ve temizlik delisi olduk’,

‘İş yerinde artan iş yüküne evde artan iş yükü de eklenmiş oldu’,

‘Evde de işte de adımız yok. Bakan teşekkür ederken ‘hekimlerimize ve sağlık sistemimize’ dedi zaten’,

‘Sağlık alanı, görünmeyen emeğin meslekleşmiş hali’,

‘Eksikler hâlâ kadın emeği ile kompanse edilmeye çalışılıyor’ (‘Hemşireler İsyanda’ yazı dizisinden, Kadın İşçi, 2021).

Sağlık Bakanlığı, hastalanan veya kaybedilen sağlık çalışanlarının cinsiyetlerine, mesleklerine, illerine, çalıştıkları kurumlara vb. ilişkin bilgileri paylaşmadı. Veri kaynakları Sağlık Bakanı’nın demeçlerinden medyaya yansıyan sayılardan oluşuyor (Kurt-Azap, 2020). Türk Toraks Derneği sağlık çalışanlarının Türkiye’de toplumdan 46 kat daha fazla bir oranda COVID-19 hastalığına yakalanmakta olduğunu açıkladı (4 Eylül 2020). TTB’nin siyahkurdele.com verilerine göre 7 Mart 2021’de 385 sağlık çalışanı COVID-19 nedeniyle öldü: 41’i (yüzde 10,4) kadın. Ölüm oranlarında çoğunluğun erkek olmasının nedenlerine bakıldığında; tıpta kadınların eşitliği yakalaması ve uzmanlaşma oranı artışının yeni, son 20 yıldan beri olması, 50-60 yaş ve üzeri aktif çalışan hekimlerin içinde erkek hekimlerin sayıca daha çok, komorbid sorunların da erkek hekimlerde daha fazla olması etkili olabilir. Pandemi ile ağırlıklı uğraşan dallar; enfeksiyon, göğüs hastalıkları, anestezi ve reanimasyon, mikrobiyoloji, halk sağlığı, aile hekimliği ve buralar kadın-yoğun alanlar. Dernek üyeliklerinde de bu dallar kadın üyelerin ağırlıklı olduğu dallar olarak ortaya çıkıyor (Güngör, 2020). Pandemi kadın hekimlerin omuzlarında kalmış görünüyor.

“Ben (kadın sağlık çalışanı) erkekler kıraathanesinde tuvalete gittim.” (Tuvalet ihtiyacını azaltmak için gıda ve sıvı tüketimini kısıtlama gibi riskli davranışlar)

“Yemek talep ettiğimizde, neden dışarıdan yemek istiyorsunuz, evden getirin.”

“Hastaları santraldan arayamadım. Kurumda üç hat var. Biz de 26 ekip var. Bu nedenle tüm hastaları cep telefonumdan aradım… Ancak sonra beni arıyorlar. Evden arıyor, görüntülü arıyor. Bazen uyurken görüntülü arama ile arıyor.”

“Gebe ve diyabet hastası arkadaşlarımız sahaya sürüldüler. Geri planda iş verilebilirdi ama yapmadılar. Diyabetli bir arkadaşım istifa etti.”

“WhatsApp mesajı ile hekimlik yapmaktan yorulmuş vaziyetteyiz. Yarın geliyorsunuz. Sonra herkesten numune alıyoruz. Sonra almıyoruz… Şunu diyemiyoruz bunun yazısı nerede, neden böyle bir karar alındı.” (İstanbul’da Koronavirüs Salgını Sürecinde Filyasyon Çalışmaları Raporu’ndan, 2021).

Gizli/ gölge pandemi olarak erkek şiddeti

BM Kadın birimi tarafından gizli/ gölge pandemi olarak nitelenen erkek şiddeti COVID-19 pandemisiyle elele verdi: Dünyada her üç kadından biri (pandemi öncesinde 243 milyon kadın) fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kalıyor, çoğunlukla yakın ilişkide olduğu partneri tarafından. Türkiye’de yapılan pandemide erkek şiddeti araştırmaları da ev içinde kadınlara yönelik şiddetin arttığını bildirmekte. Örneğin Dokuz Eylül Üniv. Tıp Fak. Acil Servisi’ne 2020 yılı mart ve nisan aylarında başvuran ev içi şiddete uğrayan kadın hasta sayısının 2019 yılının aynı dönemine göre üç kat arttığı bildirildi (Ergönen ve ark. 2020).

Sağlıkta şiddet ve toplumsal cinsiyet

Sağlık Bakanlığı Beyaz Kod (sağlıkta şiddet) verilerini kamuoyu ve sağlık çalışanlarıyla paylaş(a)mıyor. Fail kim? Erkek şiddetini politikleştiren feministler için hayati önemi olan bu sorunun pandemi ortamında sağlıkta şiddet için yanıtı: 1. Hasta ve hasta yakınlarından gelen, 2. Yöneticilerden gelen yapısal ve simgesel şiddet (susmanın beklenmesi) ile toksik hale gelen işyerleri (Oğan, 2020).

SES KYŞ Araştırması Raporu (2021) sağlık ve sosyal hizmet alanında (yaklaşık yarısı hemşire olarak) çalışan kadınların, işyerinde psikolojik şiddet (yüzde 81) başta olmak üzere çoklu şiddet biçimleri ve yıldırmaya (yüzde 80) maruz kaldığını belirledi. Aile Ç.S.H. Bakanlığı’nın finanse ettiği Öz Sağlık-İş Sendikası Araştırması Raporu’na (2020) göre sağlık çalışanlarının (yüzde 48’i kadın) yüzde 67’si, başta acil tıp teknisyeni, tıbbi sekreter, hasta bakım elemanları olmak üzere, görevi başında en az bir kez -en sık sözel ve psikolojik (yüzde 81), fiziksel, cinsel- şiddete maruz kaldı. Şiddetin yüzde 76 oranında hasta yakını kaynaklı olduğu ve sağlık çalışanlarının yüzde 69’unun şiddeti olağan karşılamaya başladığını ifade ettiği bildirilmiş.

Nöbette, filyasyonda, poliklinikte görevi başındayken parke taşlı, oraklı saldırılar, yoğun bakım ve acil servis baskınları, servis yakılması, hastanede barikat kurulması, vb. haberleri izliyoruz. Yaşanan birçok olay sağlık çalışanları tarafından bildirilmiyor. Bildirimde bulunulmamasının en temel sebeplerinden biri, sağlık çalışanlarının bunun için zaman ayırmak istememesi (Oğan 2020). Kadın sağlık çalışanları, evde ve işte, acilde ve yoğun bakımda en önde; yönetici ve karar alıcı olmaktan ise dışlanan konumundalar. Ekonomik ve sosyal hak kayıplarıyla olduğu kadar, katılaşmış toplumsal cinsiyet rolleriyle de mücadele ediyorlar. İşyerinde yıldırmaya maruz kalsın kalmasın kadınlar önce suçu, sorumluluğu kendisinde arama eğiliminde oluyor. İtiraz etme, hak arama, karşı olduğunu bildirme şeklindeki tepkilerini daha geç ve güç bildiriyorlar. Çeşitli nedenlerle ilk işten çıkarılanlar da kadınlar oluyor (Yüksel 2010).

Pandemide kadın+ların sağlık hakkı

TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu, pandemi öncesinde çalışma yürüttüğü illerin hemen hepsinde birinci basamakta gebeliği önleme hizmetlerine erişimin giderek azaldığını, lojistik sorun (aylık ve üç aylık depo kontraseptif bulunmadığı, kondomun bazı illerde bulunup bazı illerde bulunmadığı, vb.) yaşandığını saptadı. TNSA verilerine göre karşılanamayan aile planlaması ihtiyacı (başka çocuk istemediği halde hiçbir yöntemle korunmayan kadınların yüzdesi) 2013’ten 2018 yılına iki katına (yüzde 6’dan yüzde 12’ye) çıktı. 2018’de her on kadından biri gebe kalmak istemediği halde herhangi bir doğum kontrol yöntemi kullanmıyor.

Kadın sağlığının doğurganlık/üreme sağlığına indirgenemeyeceğini her fırsatta vurgulasak da cinsel sağlık ve üreme sağlığı (CSÜS) ile ilgili sorunlar halen doğurganlık çağındaki kadınlarda önde gelen hastalık ve ölüm nedenleri. Pandemi dönemleri ülkelerin sağlık hizmet kapasitelerini zorluyor. CSÜS hizmetleri öncelikle sunulması gereken hizmetlerin dışında bırakılabiliyor. Evde kalma kısıtlamaları sırasında gebeliği önleme yöntemlerine ulaşamama ve ev içi şiddetin varlığı, istenmeyen gebeliklere neden olabiliyor. Evde tıbbi düşük (mifepriston ve misoprostolle) bu dönemde birçok ülkede (İngiltere, İtalya) önemli bir alternatif oldu. Türkiye’de pandemi öncesinde de CSÜS haklarına ve hizmetlerine erişimde birçok sıkıntı yaşanıyorken, pandemiyle birlikte CSÜS hizmetleri durma noktasına geldi. Tüm hastanelerin pandemi hastanesine dönüştürülmesi gebelik ve doğum hizmetlerine ulaşmayı da zorlaştırdı. Birinci basamakta CSÜS’e yönelik sunulan hizmetler, bebek ve gebe izlemlerine indirgendi. İkinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarında isteyerek düşük hizmetinin sunumu çok fazla kısıtlandı (Günay, 2021). Yine de Türkiye’de 2020 yılı nüfus artış hızı TÜİK’e göre binde 13,9’dan binde 5,5’e güçlü bir gerileme (yüzde 60) gösterdi: Pandemide doğumlar ertelendi ve gelecek yıl rakamlar daha da düşebilir.

Kadın sağlık çalışanları ne yaşıyor?

Yoğun iş yükü ile hemşireler gölgede ve görünmez kılınan kadın profesyoneller. Cerrahi branşlarda kadın hekimler hem göze batmamak hem de tutunabilmek için hâlâ erkeklere göre kat kat fazla emek harcamak zorunda. Angarya işler kadınlara daha kolay yükleniyor. Daha fazla duygusal emek harcamaları da bekleniyor. Cinsiyetçi dil, kadın+’ları aşağılayan şakalar, beden denetimi, gebelik kararına müdahale, yasal süt izni kullanılırken keyfi uygulamalar, kişisel koruyucu ekipmanların erkek bedeni norm alınarak üretilmesi, kadınların -pandemi döneminde ağırlaşan- sorunları. Pandemide bunlara tıbbi bilgi ve deneyim yetersizliği, ölümler, yakınlarından uzakta, yalıtılmış, yalnız olma, can güvenliğinin olmayışı, ölen meslektaşlar, her gün zamansız ölümlere tanıklık ve ‘sağ kalanın suçluluğu’ da eklendi.

Pandemide kadınların ruh sağlığı

Pandemi döneminde bulaş korkusu nedeniyle hastanelere gidip başvurmaktan çekinilmesi sonucu, şiddetin yol açtığı psikiyatrik hastalıkların belgelenmesi, tanı ve tedavisine erişim azaldı. Failin kadına COVID-19 bulaştırma tehdidi gibi duruma özgü yeni şiddet biçimleri ortaya çıktı. Dijital şiddet başvuruları Türkiye’de tüm ihbarların yüzde 11’ine ulaştı. Europol’e göre internette çocuk cinsel istismarı suçu arttı. Ekonomik kayıplar, güçlükler şiddet uygulayan partneri terk edip şiddetten uzaklaşmayı daha da zorlaştırdı.

Kadın ruh sağlığını belirleyen en önemli iki etkenin şiddet ve yoksulluk olduğunu, ikisinin de toplumsal cinsiyet eşitsizlikleriyle arttığını her fırsatta söylüyoruz. Kadın sağlık çalışanları ise çoğul stresörlerle karşılaşıyor, hem COVID-19 hem de şiddet için riskli grup. COVID-19 servisinde hekimlik yapan annelerde tükenme ve kaygı artışını araştıran 1809 kadın hekimin katıldığı bir çalışmada, orta-ağır düzeyde Yaygın Anksiyete Bozukluğu sıklığı yüzde 41 bulunmuş -pandemi öncesi dönemde yüzde 19 imiş- (Linos ve ark, 2021).

İkincil (vekaleten) travmatizasyonla ilgili sık karşılaşılan durumların başında şefkat/ eşduyum/ merhamet yorgunluğu (compassion fatigue) geliyor. Sağlık bakım hizmeti, evdeki işin devamı gibi kabul edilip halen yoğunluklu olarak kadınlar tarafından sunulduğu için kadın sağlık çalışanlarının duygusal emek yükü artıyor. Şefkat de dahil içsel kaynaklarımız sınırsız değil.

Ahlaki İncinme (Moral injury): Kişinin, eksik yaptığını düşündüğü davranışlarından dolayı kendisi için yaptığı olumsuz değerlendirmeler ve buna bağlı duyduğu rahatsızlık olarak tanımlanıyor.

Tükenmişlik (Burnout): Başarılı bir şekilde yönetilmemiş kronik İŞYERİ stresi sonucu olarak ortaya çıktığı düşünülen bir sendrom. Tıbbi bir terim olarak Tükenmişlik Sendromu teriminin, gündelik hayattaki zorlanmalar için kullanılmasının uygun olmadığına dikkat çekilirken, kadınlar için evin de işyeri olduğu unutuluyor. Öte yandan kadınların çifte mesai yükünün tıbbileştirilmesine değil, politikleştirilmesine ihtiyaç olduğu da ortada.

Türkiye’de sağlık çalışanlarında intihar oranı ülke ortalamasının 4-5 katı. Bir intihar notunda nitelendirildiği gibi “lanet hastaneler”de baskı, aşağılama, değersizleştirme, yıldırma, kaygı ve korkuyu arttırıcı (SES, 2018). Ağır çalışma temposu ve sevdiklerine hastalığı bulaştırma kaygısından eve gidememe, 7/24 kreş yokluğu, bulaş kaygısını azaltabilecek tarama testi taleplerinin reddi, duygusal emeğin artması, stresle başetmeyi azaltan etkenler. Riskler çok, yegâne ödül ise -annelik işlevini hatırlatırcasına- ‘kutsal bir görev’ olduğunun tartışılmadan genel kabul görmesi.

‘Yardım’ değil dayanışma ve hak temelli yaklaşım

Kadınlar olarak biz neler yapabiliriz? Aşılamada telefona ya da internete erişimi, sosyal güvencesi, suyu, evi bile olmayan, Türkçe konuşamayan kadınlara ulaşmaya çalışmak. Kronik ve ağır ruhsal hastalığı olan kadın+ların takip ve tedaviye erişimine dikkat etmek. Tüm sağlık çalışanlarının, kadınlara yönelik erkek şiddetinden hayatta kalanlara temel psikososyal desteği verebilmek üzere hazırlıklı olmasını talep etmek. DSÖ ve Dünya Psikiyatri Birliği’nin önerdiği, birinci basamakta kadınlara yönelik şiddet ile çalışma (LIVES) şemasının yaygınlaşması için çabalamak. Ücretli-ücretsiz emek kıskacını hedef alan feminist grevleri desteklemek. Direnişi, dayanışmayı, umudu bulaştırıp; korkuyu, umutsuzluğu, kaygıyı yatıştırmak… olabilir. Bakım etiğine uygun, özenli ilişkileri kendi çalışma ortamımızdan başlayarak, eşitlik mücadelesini miras aldığımız bütün kadınlara saygı ile kurabiliriz.

* Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi (SU-Gender) tarafından 20 Şubat 2021’de düzenlenen “COVID-19 Pandemisinin Birinci Senesinde Toplumsal Cinsiyet Üzerine Konuşmak” panelinde yapılan sunumdan derlenmiştir.

Kaynaklar

Acar-Savran G (2020) Bakım/toplumsal yeniden üretim krizi ve ötesi, Çatlak Zemin. https://www.catlakzemin.com/bakim-toplumsal-yeniden-uretim-kriSavransavranzi-ve-otesi/

Enarson E, Fothergill A ve Peek L (2006) Gender and Disaster: Foundations and Directions. İçinde Handbook of Disaster Research. Ed. H. Rodriguez, W. Donner, JE Trainor. New York, Springer, 2007.

Ergönen AT, Biçen E, Ersoy G (2020) COVID-19 Salgınında Ev İçi Şiddet. Adli Tıp Bülteni.

Günay T (2021) COVID-19 Pandemisinde Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı, TTB COVID-19 Pandemisi Onuncu Ay Değerlendirme Raporu içinde, s. 84-88. https://www.ttb.org.tr/userfiles/files/10_ay_rapor.pdf

Güngör S (2020) Kadın Hekim Olmak, TTB VI. Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kongresi, İzmir.

Kurt-Azap Ö (2020) Sağlık Çalışanları ve COVID-19. TTB COVID-19 Pandemisi Dokuzuncu Ay Değerlendirme Raporu içinde. https://www.ttb.org.tr/userfiles/files/18aralık.pdf

Linos ve ark. (2021) Anxiety Levels Among Physician Mothers During the COVID-19 Pandemic. Am J Psych https://ajp.psychiatryonline.org/doi/10.1176/appi.ajp.2020.20071014

Oğan H (2020) Pandemi ortamında sağlıkta şiddet. TTB COVID-19 Pandemisi Altıncı Ay Değerlendirme Raporu içinde. https://www.ttb.org.tr/kutuphane/covid19-rapor_6/covid19-rapor_6_Part42.pdf

Özvarış ŞB (2020) Korona Günlerinde Görünmeyen İkinci Salgın: “Kadınlara ve Kız Çocuklarına Yönelik Şiddet!”  http://www.halksagligi.hacettepe.edu.tr/duyurular/halkayonelik/covid_kadinasiddet.html

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası – SES (2018) Sağlık Çalışanları İntihar Raporu.

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası – SES (2021) Sağlık ve Sosyal Hizmet Alanında Kadına Yönelik Şiddet Araştırması.

Yurtdaş K, Zencir M (2020) Salgın Hastalıktan Fazlası: Sindemi. TTB COVID-19 Pandemisi Dokuzuncu Ay Değerlendirme Raporu içinde.

Ünal B, Gülseren L (2020) COVID-19 pandemisinin görünmeyen yüzü: Aile içi kadına yönelik şiddet, Klinik Psikiyatri Dergisi; 23 (Ek 1): 89-94.

Yüksel Ş, Öyekçin DG (2020), Pandemi Döneminde Sağlık Çalışanlarının Ruh Sağlığını Korumak ve Tükenmeyi Önlemek, TPD ve TOTBİD, 15 Ekim 2020 tarihli webinar.

Yüksel Ş (2010) “Yıldırmanın Yol Açtığı Ruhsal Sorunlar ve Belgelenmesi”, TTB II. Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kongre Kitabı, Ankara.

Kaynak: Çatlak Zemin – https://www.catlakzemin.com/covid-19-pandemisinde-kadin-saglik-calisanlarinin-mucadelesi/

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir